top of page
Blog

Körelme

  • Yazarın fotoğrafı: Gülşan Karademir
    Gülşan Karademir
  • 26 Eki 2015
  • 3 dakikada okunur


Birden o karanlık çöktü. Beyninde çakan şimşekleri bile göremiyordu. Renkleri bilmesi onları artık göremeyeceği gerçekliğinin acısını azaltmaya yetmiyordu. Bu durumda kime göre şanslı, kime göre şanssızdı? Uyandığı hastane odasındaki o güzel koku, çiçeklerden miydi yoksa sadece kimyasala dönüştürülmüş ve vücuda sıkılmış bir çiçekli koku muydu? Artık anlamak için sorulardan başka ne çaresi kalmıştı…

Bir gün öncesini hatırlıyordu, daha fazla mutsuz olamam herhalde, diye düşünmüştü. “Büyük konuşmuşum demek… Daha fazla mutsuz da olunabiliyormuş. Kim bilir ne mutsuzluklar var, var olacak, kim bilir…”

Aydınlığın keskinliği hayatını ikiye bölmüştü. Her sıkıntıya düştüğünde, her kâbuslu gecede, her mutsuzluğun içindeyken görmek istediği o aydınlık… İstediği için kızıyordu şimdi kendine. Neden o zaman bilememişti, her şeye rağmen aslında hayatının bir masal gibi olduğunu… “Bütün iş fark edebilmekmiş meğer…” dedi.

- Bir şey mi dedin?

dedi yaşlı annesi. Beyazlamış saçlarının aralarında ışıldayan siyah tutamlarıyla harika görünüyor olmalıydı, diye düşündü birden. Oysa boyasaydı daha güzel olacağını söylerdi hep annesine, ne de olsa o modern bir kadındı. Hiç anlayamıyordu basit bir şeydi bu. O an fark etti ki nedenini de hiç sormamıştı daha önce. Şimdi beyninde canlandırabildiği, hatırlayabildiği kadarıyla, evet evet harika görünüyordu.

- Hayır, sana demedim. Kendi kendime konuşuyorum sadece.

Saçlarında gezinen bir sevginin sıcaklığını hissediyordu, eskiden olmadığı kadar çok. Sevgimi artmıştı gerçekten yoksa o mu yeni fark ediyordu, gösterilen sevginin eşiğinin yüksekliğini?

- Canım benim… Mis kokulu yavrum. Bundan sonra hep, birlikte olacağız.

Annesinin kokusunu içine çekişini duyuyordu. Annesi bunu her yaptığında gözlerini kapardı. Acaba şimdide kapamış mıydı gözlerini? Kapatmıştır elbet, anne o… Koklarken yavrusunu kapatmaz mı gözlerini hiç, öpmez mi sonra saçlarından, yanaklarından, alnının tam ortasından… Onundu o, sadece annesine aitti bu dünyada, sadece annesi olacaktı yanında.

- Keşke babam da yanımızda olabilseydi…

- Merak etme, izliyor Cihan’ım bizi gökyüzünden, sorguya çekiyorum ben onu her gece.

Annesi tam da bu esnada gülümsüyor olmalıydı. Konu babasından açıldığında hep böyle söylerdi ve gülümserdi ardından. Yıllar olmuştu babalı bir dünyaya elveda ve babasız bir dünyaya merhaba diyeli. Zordu o zamanlar, üniversiteden yeni mezun olmuştu. Çok gençti ve ailenin tek çocuğu olarak omuzlarına büyük bir yük bindiğini hissetmişti. En acısı da babasının olmayacak olmasıydı şüphesiz yoksa o yükler kimin umurunda olurdu ki?

Birden kapının sesini duydu. Yaklaşan birinin ayak seslerinin hafif tıkırtısını duyabiliyordu.

- Bugün kendimizi nasıl hissediyoruz bakalım?

Doktor Behiç Bey iyi adamdı doğrusu. Annesinin söylediğine göre güler yüzlü, uzun boylu, esmer, yakışıklı bir adamdı. Sesinden anladığı kadarı ile pozitif düşünceye sahip birisiydi ve sanki herkese de bu pozitifliği aşılamak istiyordu. Ameliyattan sonra ondan duyduğu ilk kelime şans’tı... “Çok şanslısın.” demişti ona ve eklemişti “O kadar şanslısın ki, renklerin, annenin güzel yüzünün nasıl olduğunu, insanların sefaletinin ne olduğunu biliyorsun. Sen şanslı olanlardansın…”

Anlayamıyordu onu. Kızıp bağıramamıştı o an ki zaten daha önce de kimseye bağırmamıştı ama o an istemiş ve yapmamıştı. Doktor işte teselli etmeye çalışıyor, diye düşünmüştü kendi kendine. Nasıl şanslı olabilirdi. Şanslı olsaydı şimdi bu hastanede olur muydu? Bu yatakta çaresizce ömrünün sonuna kadar annesinin yardımı olmadan nasıl yaşama devam edebileceğini düşünüyor olur muydu?

- İyiyiz doktor bey daha iyiyiz bugün, sağ olun.

dedi annesi, adı gibi hep “umut” ile bakardı dünyaya…

- Ben de öyle düşünmüştüm. Zaten şu dünyada her geçen gün iyi olmamamız için bir neden yok. Aksine iyi olmak için çok nedenimiz var. Ayrıca size güzel de bir haberim var; yarın evinize gidebilirsiniz.

Bu haber iyi miydi yoksa kötü mü pek emin olamamıştı. Yıllarca tek başına yaşadığı küçük atölye evine geri dönemeyecekti sonuçta.

- Ev… evim… atölyem… Bana çok uzaktalar artık.

Doktor Behiç Bey hiç duraksamadan cevap verdi.

- İsterseniz uzakta olmayabilir.

Annesi de hemen söze karıştı.

- Evet evet. Biz Behiç Bey ile konuştuk zaten. Evini, o güzel atölyeni çocukluğunun geçtiği eve, evimize taşıyacağız.

Beynindeki şimşeklere dur diyemiyordu. Sesini yükseltti birden:

- Anneee… Dalga mı geçiyorsunuz benimle körüm ben kör…

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yönetmen Kavramı

1.SANAT VE SANATÇI Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü’nde ilk anlamıyla “Bir kuruluşu yönetme yetkisi olan kimse, müdür,...

 
 
 

Comments


bottom of page